Su damlası

by Burak SARAL
159 görüntüleme

Akan duran her damlacık sanki; bir kardeşi, evladı yada sevgiliyi arıyordur. Bazen gözden akan bir yaşta, kimi zaman gökten düşen damlalarda saklanır bu ıslak taneler.

Kim bilebilirdi ki aradığının uzun zaman önce kaybettiği, belki de hiç göremediği, eline alıp bir kere bile öpemediği çocuğu olduğunu? Zerrecikler, damlalar, göller, denizler evladına kavuşmak için su damlasının umududur, aracıdır. Su damlası gözlerini dünyaya açtığında kendini yüksek bir dağın tepesinde bulmuş; ne akabiliyor, ne de hareket edebiliyordur! Zavallı gidemiyordur hiçbir yere. İçi burkulmuş, duygularını gözlerinden akıtırken bir kar parçasına zindan edildiği fark eder, üzülür. Gökte cennetin ışık yumaklarını anımsatan bir parıltı ona doğru yaklaşır, boynunu kaldırıp bakmak ister, oysa vücudu donmuştur. Zamanla parıltı daha da yaklaşır, içini ısıtır, boynu çözülür, bir de bakar sarıdan beyaza çalan ışık süzmeleriyle güneş tepesindedir.

Sevecen görünen güneş önce gülümser sonra ciddi bir hal alarak; “Ne oldu su damlası?” diye sorar. Suratı hüzün tülü bir hal alan su damlası ağlayarak bir iki cümle kurmaya çalışır, tam da o sırada göz yaşları esen soğuk rüzgarlara yenik düşerek dudaklarında donar. Güneş bu halini görünce üzülür, ona daha da yaklaşır ısıtmak için, buzları çözülür. Su damlası umut dolu gözlerle bakar; “çocuğumu kaybettim, benim minicik bebeğim şimd..” diyemeden göz yaşları tekrar dudaklarını mühürler. Güneş daha da yaklaşır; “Ben her yeri, her şeyi görürüm! Tarif et bana onu, gözleri ne renk, adı ne.” Su damlasının içi umutla dolarak gülümser güneşe, “Adı su, aynı bana benzer, benim boylarımda, rengi ne mavi ne su yeşili, katıldığı şeye benzer eminim o seni bilir görür seslenirsen elbet gelir bana”. Güneş ciddi görünüşün arkasında bir şey saklıyormuş gibi kıpırdanır. Ardından büyük bir kahkaha atar. “Su damlası, senin adın da su değil mi? Diğer bütün sular da benim bildiğim birbirine benzer, evladını bu dediklerine göre nasıl arayıp bulayım sana!”. Yanıtı duyunca önce üzülerek; “Ben her yeri görürüm diyen sen değil miydin?” sonra sinirlenerek “Sen işe yaramaz bir yalancısın!” diye bağırır. Güneş oldukça kızıp su damlasına yaklaşır. Su damlasının donan vücudu çözülür, erimeye başlar. “Yalvarırım affet beni öyle demek istemedim, ben sadece evladını arayan bir su damlasıyım acı bana”. Güneş bu sözleri duyunca yumuşar, su damlasından yavaşça uzaklaşmaya çalışır. Ama çok geç kalmıştır, su damlası buharlaşırken son nefesi ile “Gittiğim yerde bir gün çocuğuma kavuşacağım” der. Güneş kahrolur yaptığı şey yüzünden, üzülür ama ağlayamaz! Kaçıp gitmek ister o dağın tepesinden, uzaklaştıkça hava kararır, tan ağarır.

Yıldızlara o kadar yakınım ki, ben öldüm ve cennete mi geldim?” Aradan bir zerrecik “Hayır, buharlaşarak bir su zerreciği oldun, esen rüzgarlar bizi birleştirdi bulut yaptı.” Der ve bir soru sorar; “Senin adın ne?”, “Ben su damlasıyım, ya senin adın ne?” Bütün zerrecikler gülerek aralarında söylenirler “Şuna bak su damlasıymış! Daha aynaya bakmamış her halde? Ne kadar da saf?”.

Su damlası parçalanmış zerreciklerini bir arada tutmaya çabalarken önceleri zorlanır, ama her kötü şeyde olduğu gibi gökteki bembeyaz bulutta olmaya da zamanla alışır! İri yarı bir zerrecik durup dururken su damlasını iteleyerek buluttan atmaya çalışınca korkarak şaşırır, ne olduğunu anlamadan kendini savunmak için oda zerreciği itelemeye başlar. Birbirlerini ittikçe su damlası ile iri zerrecik birbirinin içine girmeye başlar. Korkar yok olmaktan vazgeçip kaçar o zerrecikten ama neye yarar? Sanki tüm zerrecikler kızmış birbirleriyle kavga ediyorlar. İtişip kakışan zerrecikler irileşerek bu oyuna devam eder ve damla olurlar. Su damlasının yüzünde bir gülümseme belirir, dönüşü ve arayışına devam etmek için bir yol bulmuştur. Cesaretini toplayarak onlara katılır, kısa süre içinde tekrar bir damla olur. Bembeyaz bulut yaşlanmış gibi öksürmeye başlar, artık damlaları taşımaya gücü yetmez ve beklenen olur sol bacağı tökezler. Damlalar buluttan aşağıya doğru düşerken sevinç çığlıkları yoğun bir hışırtıyı andırır.

Su damlasının içinde evladına kavuşma umudu büyük bir inançla tekrar doğmuştur. Bir yaprağın üzerine sertçe düşer, ormandan geçen küçük bir çocuk onu içer, saatler sonra uzun yol kat eden çocuktan sap sarı bir halde dereye karışır. Midesi bulanmış bir halde kusar üzerindeki leke gibi sarımsı rengi. Dere aşağıya doğru aktıkça su damlasına balıklar eşlik eder. Onlara tutunarak hızlıca denize ulaşır. Sularla dolu bu yerde korkar ama çocuğunu düşünmekten hiçbir şeyi umursamaz. Bir akıntı gelir, onu içine çeker alır okyanuslara götürür. Uçsuz bucaksız bu su birikintisi su damlasının umudunu yitirdiği yer olacaktır.

İlginizi çekebilir